Veri Temelli Teknolojiler, Ekonomi ve Çevre


Veri Temelli Teknolojiler, Ekonomi ve Çevre

Mehmet Ali İNCEEFE

“Yeryüzünün Değiştiği Yıl” (The Year Earth Changed) belgeseli, tüm dünyayı evlerine kapatan, eğitimi ve iş yaşamını uzaktan gerçekleştirmeye zorlayan korona salgınının birinci yılının sonuna doğru doğayı öylesine iyileştirdiğini gösteriyordu; insanların evlerinde kaldığı bu süre içerisinde hava kalitesi mucizevi biçimde artarken, denizdeki, karadaki ve havadaki hayvanlar ile bitkiler ise bir nebze olsun rahatlayıp “normalleşmeye” başlamışlar.

Veri temelli hizmetlerin, salgının da etkisiyle küresel etkisi giderek artarken, bu teknoloji ve hizmetlerin ekonomi üzerindeki etkisi ve yeniden şekillendirme gücü de artmaya başlamıştır. Ne var ki yine verilerin kendisi, bacasız ve temiz sanayi gibi algılanan dijital teknolojilerin pek de temiz olmadığını ortaya koymaktadır.

2019 yılı Nisan ayında, dünyanın dört bir yanındaki veri merkezlerinin dünyadaki elektriğin %2'sinden fazlasını kullandığı ve küresel hava yolu endüstrisindeki yakıt kullanımının yol açtığı karbon emisyonuna denk bir kirliliğe yol açtığı belirtilmektedir. Yapılan araştırmalar dijital teknolojinin bugün %3-5 oranındaki küresel elektrik kullanımının 2030 yılına kadar %8'ini ve CO2 emisyonlarının %4'ünü oluşturacağını göstermektedir.

Ancak, veri merkezleri dijital ekosistemlerde tüketilen tüm enerjinin yaklaşık %50'sini oluşturmaktadır. Geri kalan tüketimin %34’ü kişisel cihazların, %16’sı ise bu sistemleri üreten sanayilerin payına düşmektedir.

2019 yılında Netflix’in yol açtığı elektrik kullanımı %84, yani ABD’de bir yıl boyunca 40.000 eve güç sağlamaya yetecek kadar artarken, salgının başlangıç dönemdeki Netflix kullanımındaki artış ise haftada %70 civarındaydı. 

Veri merkezlerinin enerji tüketimlerinin yanı sıra soğutma için de her yıl milyarlarca metreküp su kullanılmaktadır.

Ne var ki veri merkezlerinin kurulup işletilmesi, özellikle İsveç, İzlanda, Danimarka gibi ülkelerin ekonomilerine ciddi katkıda bulunmaktadır. Veri merkezi işletmeciliğinin İzlanda ekonomisine 2016 yılında yaklaşık %1 katkıda bulunduğu belirtilmektedir. Geçen süre içerisinde İzlanda’daki veri merkezlerinin sayısı ve bunların ekonomiye katkıları giderek artmıştır. Keza Facebook, sadece kendi veri merkezlerinin Danimarka, İsveç ve İrlanda ekonomilerine doğrudan veya dolaylı olarak yüz milyonlarca Avro’luk katkıda bulunduğunu anlatan ayrıntılı bir rapor yayımlamıştır.

Görünen o ki, çağımızın “petrolü” kabul edilen veri gerçekten de birçok açıdan petrole benzemektedir…

Diğer taraftan, elektronik atıklar da çevre ve ekonomi açısından bir başka sıkıntı “kaynağı”…  Her yıl dünyada tahminen 50 milyon ton e-atık üretilmektedir. ABD’de yılda 30 milyon bilgisayar ve 130 milyonun üzerinde cep telefonu çöpe atılıyor. Sadece hurdaya çıkartılan söz konusu 130 milyondan fazla cep telefonu, yaklaşık 20.000 tonun üzerinde bakır, yaklaşık 46 ton gümüş ve 4 tondan fazla altın içermektedir. Bu açıdan bakıldığında, elektronik atıklar çok önemli kaynakların israfına da yol açmaktadır.

Avrupa'da her yıl atılan cep telefonu sayısı da neredeyse ABD ile aynı düzeydedir; 100 milyonu geçiyor. Bu e-atıkların yalnızca %15-20'si geri dönüştürülebilmekte ve geri kalanı ise doğrudan çöplüklere ve yakma tesislerine gönderilmektedir. Bizde ise, yılda ortalama 14-15 milyon cep telefonunun satıldığını göz önüne alırsak, bizdeki e-atıkların boyutunun da küçümsenmeyecek miktarlarda olduğu kolaylıkla görülebilir.

Akıllı telefonlar değerli metallerin yanı sıra nadir elementler ve ağır metallerle yüklüdür. Örneğin bu telefonlardaki işlemciler, esas olarak silikondan yapılmıştır, ancak üstün elektriksel özellikler kazandırmak için fosfor, antimon, arsenik, bor, indiyum ve galyum gibi çeşitli elementlerle güçlendirilmektedirler. Bataryaların ise hemen hemen hepsi lityum içermektedir.

Elbette bu konuda ciddi girişimler de yok değil. En azından son dönemlerde gündeme gelen “Yeşil Mutabakat” (Green Deal) şimdilik genel bir kabul görmüş gibi…

Uzunca bir süredir ülkemizde de tartışılan “unicorn” firmaların büyüme ortamının yaratılması için çalışmalar, düzenlemeler ve teşvikler, salgın döneminde de tüm hızıyla sürdürülmektedir. Bu kapsamda Hindistan’da 2015 yılında kurularak sosyal medya ve sosyal ağ hizmeti sağlayan ShareChat için yapılan 502 milyon dolarlık fonlama ile kullanıcı sayısı 160 milyona çıkarken şirketin değeri de 2,1 milyar dolara yükselmiş görünüyor.

Meksika’da ise, 2016 yılında kurulan ve kullanılmış otomobil pazarına şeffaflık, güvenlik ve finansmana erişim sağlamayı hedefleyen çevrimiçi bir pazar olan Kavak’ın, 485 milyon dolarlık fonlama sonrası değeri 4 milyar dolara yükseldi. Kavak’ın, Meksika ile Arjantin'de 2.500'den fazla çalışanı ve 20 lojistik ve yenileme merkezi bulunuyor.

Bu iki örneğin çarpıcı yanı, söz konusu girişimlerin ABD ve AB dışında bu ortamı bularak gelişmiş olmaları…

Birkaç yıl önce kendisi bir satın alma hedefi olan Twitter, geçen yıldan bu yana Discord, Clubhouse ve hatta TikTok'u satın alma girişimlerini başlatmıştı. Twitter henüz bir yıllık geçmişi bulunan Clubhouse’ı 4 Milyar dolara satın almak amacıyla görüşmelere başladı. Aralık 2020'de yaklaşık 100 milyon dolar değerinde olan şirketin Ocak 2021 sonunda 1 milyar dolar piyasa değerine ulaştığı belirtilmişti.

Bunlar bizim için dikkatlice çalışılması gereken birer “benchmark” niteliğinde örneklerdir.

Son olarak, aşılamanın yaygınlaşması ile hızlı bir açılma sürecine girdik. Salgının etkisinin azalacağı ve daha sağlıklı günler görmemiz dileğiyle…

Mehmet Ali İNCEEFE

Editör


İlginizi Çekebilecek Yazılar





İletişim | Gizlilik | Kullanım Koşulları